Sinop Masaj Salanu Masöz Selen

Sinop Masaj Salanu

Paulo Coelho On Bir Dakika 29 Mayıs 2002 günü, Fransa’da bu kitaba son noktayı koymadan birkaç saat önce, Lourdes’daki mukaddes kaynaktan birazcık su almaya gittim. Yetmişlerinde gösteren bir beyefendi bana seslendiğinde, katedralin önündeki meydana varmıştım: “Paulo Coelho’ya benzediğinizin farkında mısınız?” Ona, Paulo Coelho benim, diye karşılık verdim. Beyefendi beni kucaklayıp eşi ve kız torunuyla tanıştırdı. Kitaplarımın hayatında çok önemli bir yer tuttuğunu söylemiş oldu ve sözü şöyle bağladı: “Önümde hayal dünyalarının kapılarını açıyorlar.” Bu cümleyi sık sık duymuşumdur, hâlâ da çok hoşuma gider. Ne var ki o an, yoğun bir kaygıya tutuldum – On Bir Dakika’da kırılgan, rahatsız edici, hoş karşılanmayan bir konuyu işlediğimin farkındaydım. Sinop Masaj Salanu

Sinop Masaj Salanu

 

Kutsal sudan almak için kaynağa kadar yürüdüm, sonra o beye nerede oturduğunu sormuş oldum (Fransa’nın kuzeyinde, Belçika sınırına yakın bir yerde yaşıyormuş) ve adını not ettim.  Sinop Masaj Salanu Bu kitap size adanmıştır, Maurice Gravelines. Size, karınıza, torununuza ve kendime karşı bir görevim var: her insanın duymaktan hoşlanacağı şeyleri değil, kafamı kurcalayan neyse onu anlatmak. Bazı kitaplar bizi hayallere sürükler, bazılarıysa bizlere gerçeği hatırlatır, ama aslabiri, bir yazar için esas olandan kaçamaz: yazmanın namusundan.

 

Bu sırada, kentte günahkâr olarak tanınan bir kadın, İsa’nın, Ferisi’nin evinde yemek yediğini öğrenince kaymaktaşından bir kap içinde güzel kokulu yağ getirdi. İsa’nın gerisinde, ayaklarının dibinde durup ağlayarak, gözyaşlarıyla O’nun ayaklarını ıslatmaya başladı. Saçlarıyla ayaklarını sildi, öptü ve yağı üzerlerine sürdü. Sinop Masaj Salanu İsa’yı evine çağırmış olan Ferisi bunu görünce kendi kendine, “Bu adam peygamber olsaydı, kendisine dokunan bu kadının kim ve ne tür bir kadın olduğunu, günahkâr biri bulunduğunu anlardı,” dedi. Bunu üzerine İsa Ferisi’ye, “Simun,” dedi, “sana bir söyleyeceğim var.” O da, “Buyur, öğretmenim,” dedi. “Tefeciye borçlu iki birey vardı. Biri beş yüz, öbürü de elli dinar borçluydu. Borçlarını ödeyecek güçte olmadıklarından, tefeci her ikisinin de borcunu bağışladı. Buna gore, hangisi onu çok sever?”